23 Şubat 2010 Salı

ADSIZ GELENE


Yine bir hıçkırık tutar rahmini yeryüzünün

Kılıçları asarlar bir çocuğun kalbine

Huylanır göğsümüzde bekleşen ejderhalar

Ve bir bebek boy verir ağabeyimin renginden

Ve onun kundağına üşüşen kanaryalar

Kendi seslerini söküp onun sesine katarlar

Çılgınlığa saplanan bir hançer kadar narin

Bebeğim kulağına akıtılan bu ezan.

Ansızın geldin tazelendi yeryüzü

Yüzünde ay lekesi sen de hüzne düşüldün

Emziğin ki tan vakti fışkırandan yontuldu

Uyu sana bulutlardan düşler yontalım

Yağmurdan yana doğurdu seni anan

Biz tufana inandık yavrum sen de inan.


Vaktidir yağmuru al dünyaya sapla.


Gökyüzü mü dedin onu biz orya koyduk

Evet, sen de geciktin çekildi tüm melekler

Boşaltıldı yeryüzü

Gökyüzünün rengini çirkin adamlar çaldı

Çürümediysek kindir bizi ayakta tutan

Bizi bir mavi ırmak eyleyen dünyaya doğru

Geciktin yavrum yeryüzünün bekareti kalmadı

Babil’de yağmalandı ağzı insanın

Golgotha’da gökyüzü eski usul anıldı:

"Eli eli lema şevaktani"

Sonra kalktı ve yürüdü

Yürüdü kalbini yeryüzüne yayıp bir resul

Noksandı tamamladı dünyayı

Babası dönmeyen çocuk kırgınlıkları yokladı bizi

Bizi sonra mermilere doğru büyürken gördüm

Kan seğirtti çölün kalbini kemiren pınara

Sınandı rüzgarımız

Göğümüz incitildi

Hiroşima’da düştü bir kaç güzel kırlangıç

Yahudi bir gelincik okşandı Kudüs’te

Tevrat’a uzak kana yakın ellerce

Biz secdedeydik yeryüzünün temeli atılırken

Siz nerdeydiniz, alnınız elleriniz...

Vakitsiz geldin yavrum dünyayı utandırdın

Su gibi akmak yasamızken bizim

Susuzluğa ertelendik

Seni de kattık kokumuza böylece büyürsün

Ağzın ki toprak ile söyleşmeye alışır

Yüzümüz yavrum senin de yüzüne bulaşır.


Vaktidir yüzümüze bir gülüş sapla.



Mustafa ÇALIŞKAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder