Bir şule ki nazenin vaveylası huzurum
4 Mart 2010 Perşembe
HANÇER BARINDA
Bir şule ki nazenin vaveylası huzurum
ERZURUM
Sanki beyaz bir duvak düşlerine çekilmiş
Nazlı bir gelin gibi bezenmişsin Erzurum
Toprağına tarihin gözyaşları ekilmiş
Devlete mihenk denen taş senmişsin Erzurum.
Esarete çekilen kılıç sen değil misin?
Destanların bağrında ilk ve son değil misin?
Bayrakta dalgalanan şu al kan değil misin?
Gavura eğilmeyen baş senmişsin Erzurum.
Uyan ey aziz şehrim! Uyan harap olmuşsun
Evvel kala imişsin şimdi turab olmuşsun.
Binlerce Nene Hatun toprağına uzanmış
Ve İbrahim Hakkılar Mevla’yı sende anmış
Türkeli hürriyeti evvel sende kuşanmış
Sonsuzluğa dökülen yaş senmişsin Erzurum.
Çehrene zemherinin sert bakışı oyulmuş
Bağrına heybetlerin en ulusu koyulmuş
Sende iman taş ile toprak ile yoğrulmuş
Kuru ekmek bandığım aş senmişsin Erzurum.
İşit ey aziz şehrim! İşit talan olmuşsun
Evvel handan imişsin şimdi nalan olmuşsun.
Mustafa ÇALIŞKAN
23 Şubat 2010 Salı
ADSIZ GELENE
Yine bir hıçkırık tutar rahmini yeryüzünün
Kılıçları asarlar bir çocuğun kalbine
Huylanır göğsümüzde bekleşen ejderhalar
Ve bir bebek boy verir ağabeyimin renginden
Ve onun kundağına üşüşen kanaryalar
Kendi seslerini söküp onun sesine katarlar
Çılgınlığa saplanan bir hançer kadar narin
Bebeğim kulağına akıtılan bu ezan.
Ansızın geldin tazelendi yeryüzü
Yüzünde ay lekesi sen de hüzne düşüldün
Emziğin ki tan vakti fışkırandan yontuldu
Uyu sana bulutlardan düşler yontalım
Yağmurdan yana doğurdu seni anan
Biz tufana inandık yavrum sen de inan.
Vaktidir yağmuru al dünyaya sapla.
Gökyüzü mü dedin onu biz orya koyduk
Evet, sen de geciktin çekildi tüm melekler
Boşaltıldı yeryüzü
Gökyüzünün rengini çirkin adamlar çaldı
Çürümediysek kindir bizi ayakta tutan
Bizi bir mavi ırmak eyleyen dünyaya doğru
Geciktin yavrum yeryüzünün bekareti kalmadı
Babil’de yağmalandı ağzı insanın
Golgotha’da gökyüzü eski usul anıldı:
"Eli eli lema şevaktani"
Sonra kalktı ve yürüdü
Yürüdü kalbini yeryüzüne yayıp bir resul
Noksandı tamamladı dünyayı
Babası dönmeyen çocuk kırgınlıkları yokladı bizi
Bizi sonra mermilere doğru büyürken gördüm
Kan seğirtti çölün kalbini kemiren pınara
Sınandı rüzgarımız
Göğümüz incitildi
Hiroşima’da düştü bir kaç güzel kırlangıç
Yahudi bir gelincik okşandı Kudüs’te
Tevrat’a uzak kana yakın ellerce
Biz secdedeydik yeryüzünün temeli atılırken
Siz nerdeydiniz, alnınız elleriniz...
Vakitsiz geldin yavrum dünyayı utandırdın
Su gibi akmak yasamızken bizim
Susuzluğa ertelendik
Seni de kattık kokumuza böylece büyürsün
Ağzın ki toprak ile söyleşmeye alışır
Yüzümüz yavrum senin de yüzüne bulaşır.
Vaktidir yüzümüze bir gülüş sapla.
Mustafa ÇALIŞKAN
21 Şubat 2010 Pazar
YORGUNLUK
Yüzünü göğsüme üfle biraz yoruldum
Yoruldum gözlerime dünyayı yamamaktan
Yoruldum uyuyamamaktan
Seni uyumalıyım
Seni ey ikindimin kuşlarını gezdiren!
Akşamı örseleyen
Beynime dünya yine cesetler yığmaktadır
Beni şu gürültüden gel de biraz ayıkla
Bir sigara yak götür ağzına
Aşka bulaştırıp ağzıma getir
Tut elimden götür çeşmeye
Eski bir maşrapayla kendini içir.
Mustafa ÇALIŞKAN
MİMİK ŞART HALKIM
Her hayat sızdırıyor bir yerlerinden
Yara ki bir yamadır hattı zatında
Benim entelliğim buraya kadar
Ee halkım nasılsın iyi misin?
Salsam içimdeki Türk’ü bu çağa
Ayıp olur mu acep?
(Tedavüldeki tanrılara)
Ey Tanrım Tanrım nasılsın?
Sesini açar mısın halkımın biraz?
Ha?
Haaa…
(Dikkat mimik var halkım)
Uyku seti alana uyku da verseler ya
Ayar etmeseler adamı
Anteni çatıya mı koysaydım yoksa
Hiç bir bok anlamıyorum çağımdan
Ey Türk milleti senin ki çekiyor mu?
Bu kadar çok gerçeğe kimse inanmaz
Somun da tam yutulmaz
Medeni olmak lazım he mi tanrım?
Amenna Kürt sorunu.
(Bu da pipo değildir siktir et halkım)
Mustafa ÇALIŞKAN
Fayrap Dergisi - Sayı: 9
19 Şubat 2010 Cuma
SALDIRI CÜMLELERİ
Trajediye ve yok oluşa doğru bir dönüşüm.”
Dövüş Kulübü / Chuck Palahniuk
Bir yangına yatırdım sesimi, sevin!
Acıyı da yüreğime işlediler üzgünüm
Sanki içsem şehri çürüten kahkahayı
Cesetler yürüyecek buruşmuş belgelerle
Dayan çocuklar serpeceğim kötürüm yanlarına
Bir yağmur giyindim ki tufan boynumun borcu.
Saçlarıma çığlıklar aşlayıp sana geldim
Durlanmış gök altında hüznüm yeryüzüne süs
Bu harflerden erkeksi kelimeler yontmaktan
Nasır tuttu ellerim
Beni al yüreğime ilahını bulaştır.
Bak kazıdım suretimi, sevin!
Bu gücenik tanrılar koleksiyonundan.
Ve insan bir kamçı gibi kendini sırtına vurur
Ve insan bir yol gibi kendini arşınlar durur
Kendini yola vuran, el sallayan kendisi
Yolda yareni kendisi
Karşılayanı kendisi
İnsanı insana giydiren melekleri yedim, üzgünüm
Üzgünüm sözlerimden yaptığım kuşlar uçmaya elverişsiz
Göğsüme çılgınlıklar yürüyor bir ayin bu
Midem sanki şehirli
Sindirim sistemim bürokratik bir işleyiş tutturmuş
Karnım bir hukuk devleti kadar eskimiş
Açlığım yasal
Bağırsaklarım demokrasi yanlısı
Yüreğimse bir bomba
Gerginim dudaklarım gökle buluşmuş
Kurşun kalemle birkaç çocuk çizdim şehre, sevin!
Bir ihtilal gibiyim göğsümde aşk rejimi.
“Senin önünde eğilmedim, bütün acı çeken insanlığın önünde eğildim.”
Suç ve Ceza / Dostoyevski
Yeter bu kırgınlığı yığmayın bana!
Ben bu kızları unutkanlığıma yedirdim, yığmayın!
Yığmadım çünkü gökyüzü bu kadar kuşu kaldırmaz
Sevin Allah’ı sana bırakıyorum, sevin!
Kim kendine yetecek kadar onu biriktirmiş ki?
Kendimi bir gitmenin ilk adımına koydum
Dalgındım beynime bir gelinciği düşürdüm
Küfrümdür, inkar ettim ehlileşmiş bütün kelimeleri
Suskunluk bana artık hep seni giydiriyor
Boynuma ilikledim dudaklarını
Yarasını besleyen bir kılıç gibi.
“Al Hafi vakit geçirmeden çölüne dönmeye bak.
Korkarım ki sen asıl insanlar arasındayken bir insan olduğunu unutacaksın”
Bilge Nathan / Lessing
“Bu adamcıklar dekor makamında, anlıyorsun ya”
Hayaletler Sonatı / August Strindberg
Adımlarıma polisler bulaşıyor
Açılın ben kalbime yürüyorum
Saçlarım da yürüyor açılın
Uygun adımlarım uymaz öyle her yola açılın
Adımlarıma yeryüzü bulaşıyor
Adımlarıma bir gölgenin adamı bulaşıyor
Adımlarıma bulaşan bu adamlar orijinal değil, biliyorum
Açılın yoksa bu şehre yağmur yontarım
Şehre yıldırımlar yontarım
Canavarlar yontarım, tanklara Filistinli çocuklar yontarım
Canlı bombalar yontarım ve canlanırlar
Pizza kulesinden minare yontarım
-Adımlarım kimin kalbine bir minare sokmuş ki
Kıpırdama bey amca yontarım!
Damarlarımda kıpırdayan bir şey var
Kan!
Yolda kıpırdayan bir şey var
Sanki bir kız gerçekmiş gibi
Sanki bir kız gözü varmış gibi
Yolda kıpırdayan bir göz var!
Benim öyle kızlara karnım tok
-Kıpırdama Süreya amca!
Açılın kızlar ben ergenliğe yürüyorum
Bir yangının ellerinden tutmuşum
Durur mu o da yürüyor benimle, açılın
İtfaiyeciler bulaşıyor adımlarıma
Kasketler bulaşıyor
Yeminler bulaşıyor
Marşlar, bayraklar, flamalar, pankartlar
Ağzı küfürlerle dolu yontular bulaşıyor adımlarıma
Bu kuklalar orijinal değil, biliyorum
Bir ormanın içindeyim yangınımı gezdiriyorum, sevin!
Sevin göz yaşlarımı evde bıraktım
Sevin evde bıraktım eski (s)ilahlarımı
Veni, vidi, vicious
Yanlış yontulmuş anneler bıraktım şehre
-Kıpırdama Karakoç amca!
Adımlarıma eski şairler bulaşıyor açılın
Adımlarıma eski aşklar bulaşıyor
Ben kendime radyasyon gibi bulaşmışım zaten açılın
Bakın bu ülkenin, bu şehrin
Bu adamların bakın
Geri dönüşüm kutusunu yontarım, açılın!
“Zafer biraz da hasar ister”
Tevfik Fikret
Kırılan yerlerimi söküyorum gövdemden, sevin!
Nal nedir bilmeyen atlar yayılıyor gövdemden
Üzgünüm yasal değil kendimi yağmalamam
Kendi içimde bir yangın gezdiriyorum, bak
Bak muhakkak üzgünüm.
“İşte böylece sıyrılırsın dünyanın bir oğlu olmaktan” Mephistopheles
Faust / J.W.Goethe
“Biz nerede isek cehennem oradadır” Mephistopheles
Doktor Faustus / C.Marlowe
Benim sana anlatacak bir öyküm yok dünya
Öykülere saldırıyorum
Bir liman taşıyorum elbet kendi tufanım için
Kendi cesedimi taşımak için saklıyorum ben ellerimi asıl
Topluca yaşıyorlar ya buna inanmıyorum, saldırıyorum!
Maradonayım, 86 dünya kupasındayım
Allah’ın eli var bu işte İngilizlere saldırıyorum
IMF var ya ona inanmıyorum
Amerika var ya ona inanmıyorum
Aşk mı dediniz, bozmayın benim dengemi, Banu var ya ona inanmıyorum
Ben Allah’a inanıyorum
Gol atmaya inanıyorum
-Kıpırdama Uyar amca?
Üzgünüm defansif duygularım yok benim, saldırıyorum!
Yüzüme benzeyen harflerim yok
Harfleri yüzüme benzetiyorum, sevin!
Sana bir salgından arta kalan kuşlar bıraktım
Kendi bozgunlarımı alıp azık kılmışım gidişime
Gidiyorum ayaklarıma yeryüzü
Ayaklarıma yasalar dolanıyor
Ayaklarıma taraftarlar, çelmeler
Ayaklarıma alkışlar dolanıyor
Bunlar sahici değil
Kemik sesi gelmiyor kırdığım adamlardan
Bu kemikler sahici değil
Ben bu adamlardan ucuz kadınlar yontarım
Çılgınlıklar yontarım postacılar uyanır
Bu şehirden yuvarlak bir top yontarım
Bir tekme yontarım, sevin!
Dünyaya bir gol borcum var atmaya gidiyorum
Kendime geldim belki Allah’a gidiyorum
Resmiyet yok yüzümde
Ama ayaklarıma laiklik dolanıyor
Ben de büyürüm ve yeni kavramlar yontarım, sevin!
Bir uyku var ya çocukların yattığı, ona gidiyorum
Orda bir kale var ya onun doksanına gidiyorum
Ben vurdukça büyüyecek dünyadaki bu leke
Vurdukça açılacak göğsümde gül bahçesi
Vururum ben göğsüme sende bir incelik var
Vurdukça büyütürsün gidişimi yollara
Yüreğime sığındım aşka saldırıyorum, sevin!
Ayaklarıma secdeler dolanıyor
Ayaklarıma tanrılar
Ayaklarıma yüzünü sıfatlarla değişen zavallılar
Ayaklarıma yeryüzü dolanıyor
Kapanmaz ayaklarımın açtığı yaralar yeryüzünde
-Kıpırdama Özel amca!
Kabadayı şairler dolanıyor ayaklarıma
Bu Türkçe var ya a’sından başlar elifine kadar yontarım
Bu top var ya ben ona bir vole
Bu spiker var ya, bu yenildik ama Avrupa duy sesimizleri
Bunlar var ya çuvallar dolusu bu ezik kalabalık
Üzgünüm bunların hiç biri Türkçe değil
Döverim bu içimdeki yorgunluğu merhem olur, sevin!
Döverim durmam bu göğü yağmur yağar
Döverim dolanmayın ayaklarıma
Bu adamlar kıpırdayamaz canlı değiller
Döverim içime akan yaşlı ırmakları üzgünüm
Senin ellerinle döverim ben kendime acıları
Toprağın kokusunu biriktirdim eğnimde
Yer çekimiyle yıkadım ellerimi, sevin!
“İnsan bir uçurumdur, başın döner dibine baktın mı!”
Woyzeck / G.Büchner
“Kapan, kendi içine kapan ey kalbim!”
Maria Magdelena / Hebbel
Ve gidecek bir gün kelimeler hayatımızdan
A gidecek b gidecek durmayacak c de gidecek
Bir gün bahçedeki ağaç toplayıp köklerini gidecek
Kavramlar, fındıklar ve prezervatifler gidecek
Mesela mavi çekip gidecek gökyüzünden
İki kere iki gidecek bir gün
Altının karesi gidecek
Arşimed prensibi, Newton yasaları
Türlerin kökeni ve irtica tehlikesi gidecek
İnsan hakları komisyonları, AB uyum paketleri
Türk şiirindeki Fransızlar
Fifa kokartları, Hipokrat yeminleri gidecek
Kimyasal silahlar ve imam hatipler gidecek
Ve işte o zaman baş başa kalacağız, sevin!
Yeryüzü ucuz bir fahişe gibi soyunacak kendini
Bu yaralarım var ya toplayıp etime ektiğim
Bunlar gidecek
Ve soyunup ben de körelmiş yanlarımı
Seninle bir bir sevişeceğim, sevin!
Çıkarıp göğsümdeki bu eski cehennemi
Cennete yedireceğim, sevin!
Mustafa ÇALIŞKAN
Adım Dergisi - Sayı: 12-13
14 Şubat 2010 Pazar
YAŞAMAK SENFONİSİ
Yürü, çünkü yeryüzü senin en eski kardeşin
Çünkü sen yürüdükçe diri
Ve sen yürüdükçe güzelsin çünkü
Ve yürümek bilirim senin en okunaklı çehren
Sana yaşa denilmişti, duydum
Duydum bir dünyanın sana açılan kadife çığlıklarını
Ve sen de açıldın bir çiçeğin kendini var edebildiği yerde
Sana ol denildi ve oldun
Oldun işte, varlığınla ilişip zihnimize yokluğunla anılacaksın
Bir gül düşün
Bir gülü insan
Bir gül gibi basit, bir gül gibi incecik
Şeffaf, koku ve aşk ve yara kadar düşünür
Bu kadar basit işte, bir gülü düşünmek tüm dillerde aynıdır
Bir gül düşün
Bir gülü tut düşüncenle oturt yüzüme
Beni bir gülün yanı başında düşün
Çünkü ben de seni düşünüyorum
Çünkü kendimi var edebilmem için senin de var olman gerek
Dört nala giden bir hayvan göreceksin
Rüzgar kadar oylumlu, dalga kadar estetik
Ona at denilecek. Çünkü ona eşek denilmediğini öğreneceksin
Çünkü ona katır,ona deve, ona lama demeyecekler
Ama ona her şeyden önce bir ad
Verebilmek için diğerlerinin varlığını da bilmen gerek
Bir at diğerleri olmadan var olamıyor
Hayır, atın neye benzediğini öğrenmeyeceksin
ilkin neye benzemediğini anlayıp atın
Neye benzemediğini öğreneceksin
Bana bir şarkı söyle
Bir ırmağın akışını bölüş benimle
Orada , o güneşe uzanmış ülkenin yamacında bir hayvan
Yeleleri var fakat yelesi olan diğer mahlukat
Dört bacağı var fakat bacakları olan diğer mahlukat
Bak koşuyor, bir fısıltı yayılıyor toprağa o koşarken
Ona bir şeyler söyle
Onu dizginleme, kışkırt
Ona bir isim ver
Ona bir isim verebilmen için diğerlerini tanıman gerek
Diğerleri olmadan o rüzgar
Gibi oylumlu
Gibi şeysi muallak
İşte ona at dendi çünkü
Diğerleriyle kaim bir dünyanın mensubu
Bak orada doğa denen bir kural, bir kitap
Aç ve oku olabilmen için olabilmeleri gerekiyor
Kaidesi kazınmış kendi göğsüne
Hadi bana bir şarkı söyle
Benimle bir ırmağın akışını gel bölüş
Ben sana inanıyorum çünkü
Ben sana inandıkça kendime olan inancım artıyor çünkü
Haydi yürü
Sen yürüdükçe huysuzlanıyor acemi baldırlarım
Sen yürüdükçe yaşıyorum, sen var oldukça var
Oluyorum.
Yürü! Yürüdükçe onları göreceksin
Onlar senin etini koparacak
Senin yürüyüşünü çalmak isteyecekler
Bak buna şehir denilmiştir, buna ülke
Buna medeniyet, buna çağ
Bunları da düşün
Seni sevmiyorlar, daha çok tüketebilmek için
Seni sevmiyorlar arabalarını yenileyebilmek için
Onlar seni sevemez
Çünkü onlar senin güneş eklediğin kumsala yazlık dikmek isterler
Onlar seni sevemez çünkü onlar yedek
Balkonları olsun ister
Tahvilleri, bonoları, çekleri olsun
Depoları ful dolsun diye, mekikleri göğe çıksın diye
Güneş yağları, ojeleri, iğrenç kokularını saklayacak parfümleri
Olsun diye sevmezler seni
Bak orada henüz bir çocuk açıyor
Ona inan
Bak orada henüz bir sevgili saçlarını yatırmış rüzgara
Ona da inan
Ve ona söyle, onun saçlarını kökünden kazımak istiyor Mona Liza
Kazıyıp kendine peruk yapmak istiyor
Bak ben onun saçlarındaki uykuya inanıyorum
Bak ben onun saçlarına inanıyorum
Bana inan...
Yürümeye devam et, onları göreceksin
Onlar ki şişman ve iğrenç adamlar
Bak orada bir Afrika
Afrika’ya inan
Bak Afrika’da bir çocuk
Çocuğa inan
Bak çocuğun göğsünde kemikler var
Kemiklere inan
Bak çocuğun kaburgaları görünüyor
Açlığa inan
Bak orada bir Amerika, bir Avrupa
Ve akrep
Bak orada bir adam
Ve akrep
Adamın göbeği de orada
Ve akrep
Bak orada adamın vücuduna sığmayıp sarkan etler
Ve akrep
Bak onlar ki bir Afrikalı çocuğun etlerini koparıp göbeklerine eklemişler
Ve akrep
Akrebe inan
Bak bir köpek, havlıyor
Tavlı bir köpek,tavlı bir havlayış tutturmuş
Sakın bakma! Coğrafyanın cılız bir yerinde
Cılız bir çocuk
Cılız bir ölümle
Ö
L
Ü
Y
O
R
Sakın bakma!
Ölüme inan
Afrika’ya, Asya’ya, Filistin’e, Sudan’a inan.
Mustafa ÇALIŞKAN
13 Şubat 2010 Cumartesi
YANGIN SONATI
Ceplerimde incecik alevler saklıyorum
Yaşamak ki yanmanın en anarşik halidir
Onu ben icat ettim
Sevgilim onu ben...
Yürüsem kaynayan adımlarım şehri eritebilir
Yürüsem tonlarca patates, tonlarca adam
Tonlarca kadın birden tonlarca kül...
Benim Yahudilik niye sinmiş adımlarıma bilirim
Bunu saatlerce, aylarca
Bunu senelerce bilirim.
Tanrıyı öptüm yüzüme eklendi
Yüzüme yangın
Ben onu eğilip kalbime ara sıra
Tam dudaklarından öpüyorum
Sevgilim!
Huysuz bir bombadır patlayan bu sevdamız
Havralarda cayır cayır kadınlar ara sıra
Bir nişan yüzüğü bir bomba pimi
Aynı dili konuşur kül bahçesinde
İnsan ki yangına düşülmüş bir dipnot
Yanık bir yürek kokusudur savaşta
Ve insan ya aşkta sınanır ya ataşta.
Her yangından bir ceset arta kalır
Ben de senden arta kalanım
Aşkın dini yok sevgilim
Olsaydı ben de onun teröristi
Ben de onun sevgilim...
Mustafa ÇALIŞKAN
Adım Dergisi - Sayı: 10
KÜTÜBÜ ŞER
Normal olarak doğuyoruz. Ama normal olmayan bir dünyaya doğuyoruz. Neysek o olmak için direndikçe daha da anormalleşiyor onlar ve dünya. Çünkü anormalliğin normal olduğu bir yerde normal olan asıl anormaldir. Sonuç olarak bazıları normalleşiyor, kaybedenler de denir onlara. Direnmenin trajik tadı. Deliler için üzüleceksin, onların seni deli sanmalarına neden olan şeyin tam da bu üzüntü olduğunu bile bile üstelik.
Çok sonra okunmuştur:
“Mantığımız bizi durmadan uymaya itiyor – deli bir dünyaya ve deli bir yaşama uymaya” Rollo May
GİRİŞ AĞIT VE YEMİN
Giriş:
Yağmurların dininde
Yoktur göğe darılmak
Hep yağarsın yine de
Yağmursan sen kendini
Yağmur san sen kendini.
Yağ, yağ yağ bu yangına!
Ağıt:
Ne güzelsin ne güzelsin
Salkım salkımsın halkım
Dalından
Koparmak istiyor seni uzanan eller
Dalından
Vurmak için.
Yemin:
Öyle bir savaş ki bu
Ölmek h a r a m d ı r h ü c u m..!
Mustafa ÇALIŞKAN
12 Şubat 2010 Cuma
BERBERLER CUMHURİYETİ
Yüreğini temize çekemezsin
Yüreğini diye sayıklıyordu adam
Berbere girerken.
Adamlar eski bir sayıklama gibi
Bir kabus gibi taşınırlar berbere
Saçları uzar bir makas sesi olur
Sakalı uzayınca ezan sesleri
Berberse adettendir müşteriyi görünce
Çıkarıp dolaptaki donmuş gülüşü
Yüzüne yerleştirir.
-Yüreğimi temize çek berber
Şöyle yanlardan da biraz kes
Faulleriyse kısalt
Çok uzun acılar çektik
Usulca berber
-Nasıl anlamadım?
-Fauller diyorum uzadı
-Uzamış ama yakışmış hani
-Acı yakışmaz mı insana berber
-Acıdı mı?
Makastandır hemen değişeyim
-Ha iyi hatırlattın
Bunlar eskidi değişelim
Yeni acılar çekelim
Usulca berber
-Olur değişelim geriye tarayalım
Ya da ortadan ayıralım
Şimdi böyle moda
-Tamam saçlarım dalgalı da
Sen Musa mısın berber?
-Yo camda da yazıyor zaten
Kuaför Fahri
Aslında ben de yazardım onu
Boşuna gavur ettik yirmi gaymeyi
-Densizlik etme her deniz yarılmaz
Din’dir beni berber
Dindir beni usulca
-Saçlarınız sert ama hiç dert etmeyin
Bu jöle varya
Bunu ecnebiye sürsen hemen secdeye
İcabında
Ha ha ha
-Sen ikimizin yerine de gül berber
Ama usulca
Usulca beni dünyaya uyduramadın gitti
Durma kes uymayan yerlerimi
-Öyleyse sakaldan başlayalım
Oğlum sakal suyu al
-Usulca olsun berber
-Oğlum su ılık olsun
Usuldür su uyar her çatlağa
Dünya yürür çırak seğirtir
Bir makas daha büyür saçlara doğru
Dünyaya bilenmeye vermiştiler onu da
Babası usta demişti
Eti senin kemiği benim
O gün çocuk bir makas aldı sesini kesti
Kimse görmedi
Bakışlarına yapıştırdı bir usturayı.
-Usta çok küfrettin sesin kirlendi
Keseyim mi dilini!
-Oğlum ne bıdılanıyorsun
Su nerde kaldı?
-Korkuyorum dokunursam su kaynar usta
İçimde bir yangın var
Dokunursam dünya murdar olur
-Lan sesin çıksın duymuyorum!
-Su hazır usta
-Sür öyleyse abinin sakalına
Bolca köpürt iyice yumuşasın
-Senin adın ne?
-Rıza abisi
-Razı değilim abi
-Yeni yeni öğreniyor işi
Kafası biraz kıt
Sürsene oğlum hadi!
Sıçratma köpüğü!
-Sür Rıza
Durma ürküt yüzümdeki anlamı
Ellerin niye bu kadar tedirgin rıza?
Kıllı adamlardan kıllanıyorsun belli
Belli usulsüz büyümüşsün usulca
Kimseler fark etmemiş
Ben beceremem Rıza beceremem
Sen aç ağzını bir makas gibi sessizliği kes
Kes Rıza susmayı böyle usulca!
Kessene Rıza!
Okula gittin mi?
Gittin mi Rıza?
-Hangisine abi?
-Hangisi olursa
-Bizim mahalledekine gittim
Beşe kadar
-Bu kadar yeter oğlum
Yumuşamıştır sakal
Çekil şimdi ayak altından
-Ayaklarının altında dünya var usta
Çekersem düşersin
-Çek oğlum şu kurutmanın fişini
Makineyi tak
-Çektim usta
-Ortalığı da süpür boş durma!
-Cinayetler tasarlıyorum usta
Boş durduğum yok
Cinnetler yokluyor durmadan beni
Kanın çok tatlı usta biraz tuz ye
(Ama hepsi usulca)
-Süpür Rıza benden arta kalanları da
Götür çöpe at hiç acımadan
Acıdır Rıza bizi bize benzetir
Sen de Rızayla böyle konuşmayı kes berber
Kes usulca
-Efendim?
-Kes dedim berber
Acelem var da biraz
-Tersten de alayım mı
Şöyle sinek kaydı?
-Sineği bu meseleye karıştırma berber
Bu Rızayla benim aramda
-Efendim? Alayım mı?
-Al berber sorma neyim varsa al
Dünyaya yanaştır beni
Beni Rızaya
-Hay maşallah! Filinta gibi oldunuz
Oğlum ense aynasını getir
-Ayna kalsın Rıza gözlerini getir
Ordan bakayım kendime
Ordan usulca
-Saatler olsun abi
-Bu bu ben miyim Rıza..!
...
Üstü kalsın berber
Kalanıyla da Rıza'nın bu bakışlarını kes
Ama usulca...
Mustafa ÇALIŞKAN