4 Mart 2010 Perşembe

HANÇER BARINDA


Bir şule ki nazenin vaveylası huzurum
Hançer barında kanım sana aktı Erzurum

Bir güneş bulsam ta ki yüreğinden vururum
Kehkeşan neme lazım sen dururken Erzurum.

1999 / Erzurum

Mustafa ÇALIŞKAN

ERZURUM


Sanki beyaz bir duvak düşlerine çekilmiş

Nazlı bir gelin gibi bezenmişsin Erzurum

Toprağına tarihin gözyaşları ekilmiş

Devlete mihenk denen taş senmişsin Erzurum.


Esarete çekilen kılıç sen değil misin?

Destanların bağrında ilk ve son değil misin?

Bayrakta dalgalanan şu al kan değil misin?

Gavura eğilmeyen baş senmişsin Erzurum.


Uyan ey aziz şehrim! Uyan harap olmuşsun

Evvel kala imişsin şimdi turab olmuşsun.


Binlerce Nene Hatun toprağına uzanmış

Ve İbrahim Hakkılar Mevla’yı sende anmış

Türkeli hürriyeti evvel sende kuşanmış

Sonsuzluğa dökülen yaş senmişsin Erzurum.


Çehrene zemherinin sert bakışı oyulmuş

Bağrına heybetlerin en ulusu koyulmuş

Sende iman taş ile toprak ile yoğrulmuş

Kuru ekmek bandığım aş senmişsin Erzurum.


İşit ey aziz şehrim! İşit talan olmuşsun

Evvel handan imişsin şimdi nalan olmuşsun.


Mustafa ÇALIŞKAN

23 Şubat 2010 Salı

ADSIZ GELENE


Yine bir hıçkırık tutar rahmini yeryüzünün

Kılıçları asarlar bir çocuğun kalbine

Huylanır göğsümüzde bekleşen ejderhalar

Ve bir bebek boy verir ağabeyimin renginden

Ve onun kundağına üşüşen kanaryalar

Kendi seslerini söküp onun sesine katarlar

Çılgınlığa saplanan bir hançer kadar narin

Bebeğim kulağına akıtılan bu ezan.

Ansızın geldin tazelendi yeryüzü

Yüzünde ay lekesi sen de hüzne düşüldün

Emziğin ki tan vakti fışkırandan yontuldu

Uyu sana bulutlardan düşler yontalım

Yağmurdan yana doğurdu seni anan

Biz tufana inandık yavrum sen de inan.


Vaktidir yağmuru al dünyaya sapla.


Gökyüzü mü dedin onu biz orya koyduk

Evet, sen de geciktin çekildi tüm melekler

Boşaltıldı yeryüzü

Gökyüzünün rengini çirkin adamlar çaldı

Çürümediysek kindir bizi ayakta tutan

Bizi bir mavi ırmak eyleyen dünyaya doğru

Geciktin yavrum yeryüzünün bekareti kalmadı

Babil’de yağmalandı ağzı insanın

Golgotha’da gökyüzü eski usul anıldı:

"Eli eli lema şevaktani"

Sonra kalktı ve yürüdü

Yürüdü kalbini yeryüzüne yayıp bir resul

Noksandı tamamladı dünyayı

Babası dönmeyen çocuk kırgınlıkları yokladı bizi

Bizi sonra mermilere doğru büyürken gördüm

Kan seğirtti çölün kalbini kemiren pınara

Sınandı rüzgarımız

Göğümüz incitildi

Hiroşima’da düştü bir kaç güzel kırlangıç

Yahudi bir gelincik okşandı Kudüs’te

Tevrat’a uzak kana yakın ellerce

Biz secdedeydik yeryüzünün temeli atılırken

Siz nerdeydiniz, alnınız elleriniz...

Vakitsiz geldin yavrum dünyayı utandırdın

Su gibi akmak yasamızken bizim

Susuzluğa ertelendik

Seni de kattık kokumuza böylece büyürsün

Ağzın ki toprak ile söyleşmeye alışır

Yüzümüz yavrum senin de yüzüne bulaşır.


Vaktidir yüzümüze bir gülüş sapla.



Mustafa ÇALIŞKAN

21 Şubat 2010 Pazar

YORGUNLUK



Yüzünü göğsüme üfle biraz yoruldum

Yoruldum gözlerime dünyayı yamamaktan

Yoruldum uyuyamamaktan

Seni uyumalıyım

Seni ey ikindimin kuşlarını gezdiren!

Akşamı örseleyen

Beynime dünya yine cesetler yığmaktadır

Beni şu gürültüden gel de biraz ayıkla

Bir sigara yak götür ağzına

Aşka bulaştırıp ağzıma getir

Tut elimden götür çeşmeye

Eski bir maşrapayla kendini içir.


Mustafa ÇALIŞKAN

MİMİK ŞART HALKIM


Her hayat sızdırıyor bir yerlerinden

Yara ki bir yamadır hattı zatında

Benim entelliğim buraya kadar

Ee halkım nasılsın iyi misin?


Salsam içimdeki Türk’ü bu çağa

Ayıp olur mu acep?

(Tedavüldeki tanrılara)

Ey Tanrım Tanrım nasılsın?

Sesini açar mısın halkımın biraz?

Ha?

Haaa…


(Dikkat mimik var halkım)


Uyku seti alana uyku da verseler ya

Ayar etmeseler adamı

Anteni çatıya mı koysaydım yoksa

Hiç bir bok anlamıyorum çağımdan

Ey Türk milleti senin ki çekiyor mu?


Bu kadar çok gerçeğe kimse inanmaz

Somun da tam yutulmaz

Medeni olmak lazım he mi tanrım?

Amenna Kürt sorunu.


(Bu da pipo değildir siktir et halkım)


Mustafa ÇALIŞKAN


Fayrap Dergisi - Sayı: 9

19 Şubat 2010 Cuma

SALDIRI CÜMLELERİ


“Felaket benim dönüşüm çizgimin doğal bir parçasıdır.

Trajediye ve yok oluşa doğru bir dönüşüm.”

Dövüş Kulübü / Chuck Palahniuk

Bir yangına yatırdım sesimi, sevin!

Acıyı da yüreğime işlediler üzgünüm

Sanki içsem şehri çürüten kahkahayı

Cesetler yürüyecek buruşmuş belgelerle

Dayan çocuklar serpeceğim kötürüm yanlarına

Bir yağmur giyindim ki tufan boynumun borcu.


Saçlarıma çığlıklar aşlayıp sana geldim

Durlanmış gök altında hüznüm yeryüzüne süs

Bu harflerden erkeksi kelimeler yontmaktan

Nasır tuttu ellerim

Beni al yüreğime ilahını bulaştır.


Bak kazıdım suretimi, sevin!

Bu gücenik tanrılar koleksiyonundan.


Ve insan bir kamçı gibi kendini sırtına vurur

Ve insan bir yol gibi kendini arşınlar durur

Kendini yola vuran, el sallayan kendisi

Yolda yareni kendisi

Karşılayanı kendisi

İnsanı insana giydiren melekleri yedim, üzgünüm

Üzgünüm sözlerimden yaptığım kuşlar uçmaya elverişsiz

Göğsüme çılgınlıklar yürüyor bir ayin bu

Midem sanki şehirli

Sindirim sistemim bürokratik bir işleyiş tutturmuş

Karnım bir hukuk devleti kadar eskimiş

Açlığım yasal

Bağırsaklarım demokrasi yanlısı

Yüreğimse bir bomba

Gerginim dudaklarım gökle buluşmuş

Kurşun kalemle birkaç çocuk çizdim şehre, sevin!

Bir ihtilal gibiyim göğsümde aşk rejimi.


“Senin önünde eğilmedim, bütün acı çeken insanlığın önünde eğildim.”

Suç ve Ceza / Dostoyevski


Yeter bu kırgınlığı yığmayın bana!

Ben bu kızları unutkanlığıma yedirdim, yığmayın!

Yığmadım çünkü gökyüzü bu kadar kuşu kaldırmaz

Sevin Allah’ı sana bırakıyorum, sevin!

Kim kendine yetecek kadar onu biriktirmiş ki?

Kendimi bir gitmenin ilk adımına koydum

Dalgındım beynime bir gelinciği düşürdüm

Küfrümdür, inkar ettim ehlileşmiş bütün kelimeleri

Suskunluk bana artık hep seni giydiriyor

Boynuma ilikledim dudaklarını

Yarasını besleyen bir kılıç gibi.


“Al Hafi vakit geçirmeden çölüne dönmeye bak.

Korkarım ki sen asıl insanlar arasındayken bir insan olduğunu unutacaksın”

Bilge Nathan / Lessing

“Bu adamcıklar dekor makamında, anlıyorsun ya”

Hayaletler Sonatı / August Strindberg


Adımlarıma polisler bulaşıyor

Açılın ben kalbime yürüyorum

Saçlarım da yürüyor açılın

Uygun adımlarım uymaz öyle her yola açılın

Adımlarıma yeryüzü bulaşıyor

Adımlarıma bir gölgenin adamı bulaşıyor

Adımlarıma bulaşan bu adamlar orijinal değil, biliyorum

Açılın yoksa bu şehre yağmur yontarım

Şehre yıldırımlar yontarım

Canavarlar yontarım, tanklara Filistinli çocuklar yontarım

Canlı bombalar yontarım ve canlanırlar

Pizza kulesinden minare yontarım

-Adımlarım kimin kalbine bir minare sokmuş ki

Kıpırdama bey amca yontarım!

Damarlarımda kıpırdayan bir şey var

Kan!

Yolda kıpırdayan bir şey var

Sanki bir kız gerçekmiş gibi

Sanki bir kız gözü varmış gibi

Yolda kıpırdayan bir göz var!

Benim öyle kızlara karnım tok

-Kıpırdama Süreya amca!

Açılın kızlar ben ergenliğe yürüyorum

Bir yangının ellerinden tutmuşum

Durur mu o da yürüyor benimle, açılın

İtfaiyeciler bulaşıyor adımlarıma

Kasketler bulaşıyor

Yeminler bulaşıyor

Marşlar, bayraklar, flamalar, pankartlar

Ağzı küfürlerle dolu yontular bulaşıyor adımlarıma

Bu kuklalar orijinal değil, biliyorum

Bir ormanın içindeyim yangınımı gezdiriyorum, sevin!

Sevin göz yaşlarımı evde bıraktım

Sevin evde bıraktım eski (s)ilahlarımı

Veni, vidi, vicious

Yanlış yontulmuş anneler bıraktım şehre

-Kıpırdama Karakoç amca!

Adımlarıma eski şairler bulaşıyor açılın

Adımlarıma eski aşklar bulaşıyor

Ben kendime radyasyon gibi bulaşmışım zaten açılın

Bakın bu ülkenin, bu şehrin

Bu adamların bakın

Geri dönüşüm kutusunu yontarım, açılın!


“Zafer biraz da hasar ister”

Tevfik Fikret


Kırılan yerlerimi söküyorum gövdemden, sevin!

Nal nedir bilmeyen atlar yayılıyor gövdemden

Üzgünüm yasal değil kendimi yağmalamam

Kendi içimde bir yangın gezdiriyorum, bak

Bak muhakkak üzgünüm.


“İşte böylece sıyrılırsın dünyanın bir oğlu olmaktan” Mephistopheles

Faust / J.W.Goethe

“Biz nerede isek cehennem oradadır” Mephistopheles

Doktor Faustus / C.Marlowe


Benim sana anlatacak bir öyküm yok dünya

Öykülere saldırıyorum

Bir liman taşıyorum elbet kendi tufanım için

Kendi cesedimi taşımak için saklıyorum ben ellerimi asıl

Topluca yaşıyorlar ya buna inanmıyorum, saldırıyorum!

Maradonayım, 86 dünya kupasındayım

Allah’ın eli var bu işte İngilizlere saldırıyorum

IMF var ya ona inanmıyorum

Amerika var ya ona inanmıyorum

Aşk mı dediniz, bozmayın benim dengemi, Banu var ya ona inanmıyorum

Ben Allah’a inanıyorum

Gol atmaya inanıyorum

-Kıpırdama Uyar amca?

Üzgünüm defansif duygularım yok benim, saldırıyorum!

Yüzüme benzeyen harflerim yok

Harfleri yüzüme benzetiyorum, sevin!

Sana bir salgından arta kalan kuşlar bıraktım

Kendi bozgunlarımı alıp azık kılmışım gidişime

Gidiyorum ayaklarıma yeryüzü

Ayaklarıma yasalar dolanıyor

Ayaklarıma taraftarlar, çelmeler

Ayaklarıma alkışlar dolanıyor

Bunlar sahici değil

Kemik sesi gelmiyor kırdığım adamlardan

Bu kemikler sahici değil

Ben bu adamlardan ucuz kadınlar yontarım

Çılgınlıklar yontarım postacılar uyanır

Bu şehirden yuvarlak bir top yontarım

Bir tekme yontarım, sevin!

Dünyaya bir gol borcum var atmaya gidiyorum

Kendime geldim belki Allah’a gidiyorum

Resmiyet yok yüzümde

Ama ayaklarıma laiklik dolanıyor

Ben de büyürüm ve yeni kavramlar yontarım, sevin!

Bir uyku var ya çocukların yattığı, ona gidiyorum

Orda bir kale var ya onun doksanına gidiyorum

Ben vurdukça büyüyecek dünyadaki bu leke

Vurdukça açılacak göğsümde gül bahçesi

Vururum ben göğsüme sende bir incelik var

Vurdukça büyütürsün gidişimi yollara

Yüreğime sığındım aşka saldırıyorum, sevin!

Ayaklarıma secdeler dolanıyor

Ayaklarıma tanrılar

Ayaklarıma yüzünü sıfatlarla değişen zavallılar

Ayaklarıma yeryüzü dolanıyor

Kapanmaz ayaklarımın açtığı yaralar yeryüzünde

-Kıpırdama Özel amca!

Kabadayı şairler dolanıyor ayaklarıma

Bu Türkçe var ya a’sından başlar elifine kadar yontarım

Bu top var ya ben ona bir vole

Bu spiker var ya, bu yenildik ama Avrupa duy sesimizleri

Bunlar var ya çuvallar dolusu bu ezik kalabalık

Üzgünüm bunların hiç biri Türkçe değil

Döverim bu içimdeki yorgunluğu merhem olur, sevin!

Döverim durmam bu göğü yağmur yağar

Döverim dolanmayın ayaklarıma

Bu adamlar kıpırdayamaz canlı değiller

Döverim içime akan yaşlı ırmakları üzgünüm

Senin ellerinle döverim ben kendime acıları

Toprağın kokusunu biriktirdim eğnimde

Yer çekimiyle yıkadım ellerimi, sevin!


“İnsan bir uçurumdur, başın döner dibine baktın mı!”

Woyzeck / G.Büchner

“Kapan, kendi içine kapan ey kalbim!”

Maria Magdelena / Hebbel


Ve gidecek bir gün kelimeler hayatımızdan

A gidecek b gidecek durmayacak c de gidecek

Bir gün bahçedeki ağaç toplayıp köklerini gidecek

Kavramlar, fındıklar ve prezervatifler gidecek

Mesela mavi çekip gidecek gökyüzünden

İki kere iki gidecek bir gün

Altının karesi gidecek

Arşimed prensibi, Newton yasaları

Türlerin kökeni ve irtica tehlikesi gidecek

İnsan hakları komisyonları, AB uyum paketleri

Türk şiirindeki Fransızlar

Fifa kokartları, Hipokrat yeminleri gidecek

Kimyasal silahlar ve imam hatipler gidecek

Ve işte o zaman baş başa kalacağız, sevin!

Yeryüzü ucuz bir fahişe gibi soyunacak kendini

Bu yaralarım var ya toplayıp etime ektiğim

Bunlar gidecek

Ve soyunup ben de körelmiş yanlarımı

Seninle bir bir sevişeceğim, sevin!

Çıkarıp göğsümdeki bu eski cehennemi

Cennete yedireceğim, sevin!


Mustafa ÇALIŞKAN


Adım Dergisi - Sayı: 12-13

14 Şubat 2010 Pazar

YAŞAMAK SENFONİSİ


“Basit yaşa ki başkaları da var olabilsin”
Gandi.



Yürü, çünkü yeryüzü senin en eski kardeşin
Çünkü sen yürüdükçe diri
Ve sen yürüdükçe güzelsin çünkü
Ve yürümek bilirim senin en okunaklı çehren
Sana yaşa denilmişti, duydum
Duydum bir dünyanın sana açılan kadife çığlıklarını
Ve sen de açıldın bir çiçeğin kendini var edebildiği yerde
Sana ol denildi ve oldun
Oldun işte, varlığınla ilişip zihnimize yokluğunla anılacaksın
Bir gül düşün
Bir gülü insan
Bir gül gibi basit, bir gül gibi incecik
Şeffaf, koku ve aşk ve yara kadar düşünür
Bu kadar basit işte, bir gülü düşünmek tüm dillerde aynıdır
Bir gül düşün
Bir gülü tut düşüncenle oturt yüzüme
Beni bir gülün yanı başında düşün
Çünkü ben de seni düşünüyorum
Çünkü kendimi var edebilmem için senin de var olman gerek
Dört nala giden bir hayvan göreceksin
Rüzgar kadar oylumlu, dalga kadar estetik
Ona at denilecek. Çünkü ona eşek denilmediğini öğreneceksin
Çünkü ona katır,ona deve, ona lama demeyecekler
Ama ona her şeyden önce bir ad
Verebilmek için diğerlerinin varlığını da bilmen gerek
Bir at diğerleri olmadan var olamıyor
Hayır, atın neye benzediğini öğrenmeyeceksin
ilkin neye benzemediğini anlayıp atın
Neye benzemediğini öğreneceksin
Bana bir şarkı söyle
Bir ırmağın akışını bölüş benimle
Orada , o güneşe uzanmış ülkenin yamacında bir hayvan
Yeleleri var fakat yelesi olan diğer mahlukat
Dört bacağı var fakat bacakları olan diğer mahlukat
Bak koşuyor, bir fısıltı yayılıyor toprağa o koşarken
Ona bir şeyler söyle
Onu dizginleme, kışkırt
Ona bir isim ver
Ona bir isim verebilmen için diğerlerini tanıman gerek
Diğerleri olmadan o rüzgar
Gibi oylumlu
Gibi şeysi muallak
İşte ona at dendi çünkü
Diğerleriyle kaim bir dünyanın mensubu
Bak orada doğa denen bir kural, bir kitap
Aç ve oku olabilmen için olabilmeleri gerekiyor
Kaidesi kazınmış kendi göğsüne
Hadi bana bir şarkı söyle
Benimle bir ırmağın akışını gel bölüş
Ben sana inanıyorum çünkü
Ben sana inandıkça kendime olan inancım artıyor çünkü
Haydi yürü
Sen yürüdükçe huysuzlanıyor acemi baldırlarım
Sen yürüdükçe yaşıyorum, sen var oldukça var
Oluyorum.


Yürü! Yürüdükçe onları göreceksin
Onlar senin etini koparacak
Senin yürüyüşünü çalmak isteyecekler
Bak buna şehir denilmiştir, buna ülke
Buna medeniyet, buna çağ
Bunları da düşün
Seni sevmiyorlar, daha çok tüketebilmek için
Seni sevmiyorlar arabalarını yenileyebilmek için
Onlar seni sevemez
Çünkü onlar senin güneş eklediğin kumsala yazlık dikmek isterler
Onlar seni sevemez çünkü onlar yedek
Balkonları olsun ister
Tahvilleri, bonoları, çekleri olsun
Depoları ful dolsun diye, mekikleri göğe çıksın diye
Güneş yağları, ojeleri, iğrenç kokularını saklayacak parfümleri
Olsun diye sevmezler seni
Bak orada henüz bir çocuk açıyor
Ona inan
Bak orada henüz bir sevgili saçlarını yatırmış rüzgara
Ona da inan
Ve ona söyle, onun saçlarını kökünden kazımak istiyor Mona Liza
Kazıyıp kendine peruk yapmak istiyor
Bak ben onun saçlarındaki uykuya inanıyorum
Bak ben onun saçlarına inanıyorum
Bana inan...
Yürümeye devam et, onları göreceksin
Onlar ki şişman ve iğrenç adamlar
Bak orada bir Afrika
Afrika’ya inan
Bak Afrika’da bir çocuk
Çocuğa inan
Bak çocuğun göğsünde kemikler var
Kemiklere inan
Bak çocuğun kaburgaları görünüyor
Açlığa inan
Bak orada bir Amerika, bir Avrupa
Ve akrep
Bak orada bir adam
Ve akrep
Adamın göbeği de orada
Ve akrep
Bak orada adamın vücuduna sığmayıp sarkan etler
Ve akrep
Bak onlar ki bir Afrikalı çocuğun etlerini koparıp göbeklerine eklemişler
Ve akrep
Akrebe inan
Bak bir köpek, havlıyor
Tavlı bir köpek,tavlı bir havlayış tutturmuş
Sakın bakma! Coğrafyanın cılız bir yerinde
Cılız bir çocuk
Cılız bir ölümle
Ö
L
Ü
Y
O
R
Sakın bakma!
Ölüme inan
Afrika’ya, Asya’ya, Filistin’e, Sudan’a inan.




Mustafa ÇALIŞKAN

13 Şubat 2010 Cumartesi

YANGIN SONATI

İnsanı ölürken yoklayan yangını giydim
Ceplerimde incecik alevler saklıyorum
Yaşamak ki yanmanın en anarşik halidir
Onu ben icat ettim
Sevgilim onu ben...


Yürüsem kaynayan adımlarım şehri eritebilir
Yürüsem tonlarca patates, tonlarca adam
Tonlarca kadın birden tonlarca kül...
Benim Yahudilik niye sinmiş adımlarıma bilirim
Bunu saatlerce, aylarca
Bunu senelerce bilirim.


Tanrıyı öptüm yüzüme eklendi
Yüzüme yangın
Ben onu eğilip kalbime ara sıra
Tam dudaklarından öpüyorum
Sevgilim!
Huysuz bir bombadır patlayan bu sevdamız
Havralarda cayır cayır kadınlar ara sıra
Bir nişan yüzüğü bir bomba pimi
Aynı dili konuşur kül bahçesinde
İnsan ki yangına düşülmüş bir dipnot
Yanık bir yürek kokusudur savaşta
Ve insan ya aşkta sınanır ya ataşta.


Her yangından bir ceset arta kalır
Ben de senden arta kalanım
Aşkın dini yok sevgilim
Olsaydı ben de onun teröristi
Ben de onun sevgilim...

Mustafa ÇALIŞKAN

Adım Dergisi - Sayı: 10

KÜTÜBÜ ŞER


Normal olarak doğuyoruz. Ama normal olmayan bir dünyaya doğuyoruz. Neysek o olmak için direndikçe daha da anormalleşiyor onlar ve dünya. Çünkü anormalliğin normal olduğu bir yerde normal olan asıl anormaldir. Sonuç olarak bazıları normalleşiyor, kaybedenler de denir onlara. Direnmenin trajik tadı. Deliler için üzüleceksin, onların seni deli sanmalarına neden olan şeyin tam da bu üzüntü olduğunu bile bile üstelik.

Çok sonra okunmuştur:
“Mantığımız bizi durmadan uymaya itiyor – deli bir dünyaya ve deli bir yaşama uymaya” Rollo May


GİRİŞ AĞIT VE YEMİN

Giriş:
Yağmurların dininde
Yoktur göğe darılmak
Hep yağarsın yine de
Yağmursan sen kendini

Yağmur san sen kendini.
Yağ, yağ yağ bu yangına!


Ağıt:
Ne güzelsin ne güzelsin
Salkım salkımsın halkım
Dalından
Koparmak istiyor seni uzanan eller
Dalından
Vurmak için.

Yemin:
Öyle bir savaş ki bu
Ölmek h a r a m d ı r h ü c u m..!

Mustafa ÇALIŞKAN

12 Şubat 2010 Cuma

BERBERLER CUMHURİYETİ

Yüreğini temize çekemezsin
Yüreğini diye sayıklıyordu adam
Berbere girerken.
Adamlar eski bir sayıklama gibi
Bir kabus gibi taşınırlar berbere
Saçları uzar bir makas sesi olur
Sakalı uzayınca ezan sesleri
Berberse adettendir müşteriyi görünce
Çıkarıp dolaptaki donmuş gülüşü
Yüzüne yerleştirir.


-Yüreğimi temize çek berber
Şöyle yanlardan da biraz kes
Faulleriyse kısalt
Çok uzun acılar çektik
Usulca berber


-Nasıl anlamadım?


-Fauller diyorum uzadı


-Uzamış ama yakışmış hani


-Acı yakışmaz mı insana berber


-Acıdı mı?

Makastandır hemen değişeyim


-Ha iyi hatırlattın
Bunlar eskidi değişelim
Yeni acılar çekelim
Usulca berber


-Olur değişelim geriye tarayalım
Ya da ortadan ayıralım
Şimdi böyle moda


-Tamam saçlarım dalgalı da
Sen Musa mısın berber?


-Yo camda da yazıyor zaten
Kuaför Fahri
Aslında ben de yazardım onu
Boşuna gavur ettik yirmi gaymeyi


-Densizlik etme her deniz yarılmaz
Din’dir beni berber

Dindir beni usulca


-Saçlarınız sert ama hiç dert etmeyin

Bu jöle varya
Bunu ecnebiye sürsen hemen secdeye
İcabında
Ha ha ha


-Sen ikimizin yerine de gül berber
Ama usulca
Usulca beni dünyaya uyduramadın gitti
Durma kes uymayan yerlerimi

-Öyleyse sakaldan başlayalım
Oğlum sakal suyu al

-Usulca olsun berber

-Oğlum su ılık olsun


Usuldür su uyar her çatlağa
Dünya yürür çırak seğirtir
Bir makas daha büyür saçlara doğru
Dünyaya bilenmeye vermiştiler onu da
Babası usta demişti
Eti senin kemiği benim
O gün çocuk bir makas aldı sesini kesti
Kimse görmedi
Bakışlarına yapıştırdı bir usturayı.


-Usta çok küfrettin sesin kirlendi
Keseyim mi dilini!

-Oğlum ne bıdılanıyorsun
Su nerde kaldı?

-Korkuyorum dokunursam su kaynar usta
İçimde bir yangın var
Dokunursam dünya murdar olur

-Lan sesin çıksın duymuyorum!

-Su hazır usta

-Sür öyleyse abinin sakalına
Bolca köpürt iyice yumuşasın

-Senin adın ne?

-Rıza abisi

-Razı değilim abi

-Yeni yeni öğreniyor işi
Kafası biraz kıt
Sürsene oğlum hadi!
Sıçratma köpüğü!

-Sür Rıza
Durma ürküt yüzümdeki anlamı
Ellerin niye bu kadar tedirgin rıza?
Kıllı adamlardan kıllanıyorsun belli
Belli usulsüz büyümüşsün usulca
Kimseler fark etmemiş
Ben beceremem Rıza beceremem
Sen aç ağzını bir makas gibi sessizliği kes
Kes Rıza susmayı böyle usulca!
Kessene Rıza!
Okula gittin mi?
Gittin mi Rıza?

-Hangisine abi?

-Hangisi olursa

-Bizim mahalledekine gittim
Beşe kadar

-Bu kadar yeter oğlum
Yumuşamıştır sakal
Çekil şimdi ayak altından

-Ayaklarının altında dünya var usta
Çekersem düşersin

-Çek oğlum şu kurutmanın fişini
Makineyi tak

-Çektim usta

-Ortalığı da süpür boş durma!

-Cinayetler tasarlıyorum usta
Boş durduğum yok
Cinnetler yokluyor durmadan beni
Kanın çok tatlı usta biraz tuz ye
(Ama hepsi usulca)

-Süpür Rıza benden arta kalanları da
Götür çöpe at hiç acımadan
Acıdır Rıza bizi bize benzetir
Sen de Rızayla böyle konuşmayı kes berber
Kes usulca

-Efendim?

-Kes dedim berber
Acelem var da biraz

-Tersten de alayım mı
Şöyle sinek kaydı?

-Sineği bu meseleye karıştırma berber
Bu Rızayla benim aramda

-Efendim? Alayım mı?

-Al berber sorma neyim varsa al
Dünyaya yanaştır beni
Beni Rızaya

-Hay maşallah! Filinta gibi oldunuz
Oğlum ense aynasını getir

-Ayna kalsın Rıza gözlerini getir
Ordan bakayım kendime
Ordan usulca

-Saatler olsun abi

-Bu bu ben miyim Rıza..!
...
Üstü kalsın berber
Kalanıyla da Rıza'nın bu bakışlarını kes
Ama usulca...



Mustafa ÇALIŞKAN